Pages

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Cuz it's true, you're nothing without me.

Oturup şöyle biraz yazayım dedim. Sizin de bildiğiniz gibi uzun zamandır bu blogta sanatsal yazılar yok. Edebi yani. Hep geyik hep geyik. Dön dolaş aynı şeyleri yazıyorum, siz de sıkıldınız, farkındayım. Ama maalesef bugün de o sanatsal yazılara kavuşamayacaksınız. Yine geyiğimle idare edin, şimdilik.

Bugün nasıl bir gündü?
Ha-ri-ka!
İnsanların canını yakmayı sevdiğim için, harikaydı. Selen ağladı. "Özge! Ben Olgu'ya aşık oldum. Özür dilerim, ama seni kaybetmek istemiyorum. Ben kaltak değilim!"

Son derste uyudum, eve gelirken de yolda uyudum. Yine uyumak istiyorum çünkü dün 5 saat uyumuşum sadece.

Fransızca'dan 70 almam tam bir yıkımdı. Nasıl alabilirim ki o notu? Kağıdımı görmeliyim, kesin eksik topladılar.

Koro çalışması vardı. Her şarkıyı en az 3 kez üst üste söylemek beynimi yumuşattı. Bir de herkes etrafımıza toplanıp yeni dedikoduyu duymak istiyordu. Olayı en az 5 kez anlatmışımdır bugün sanırım.

Çok fazla güldüm bugün bir de. Hem korodayken, hem de geometri dersinde. Kadının çıldırması beni çok güldürüyor. Zavallı şey.

Lütfen, artık düzgün bir şeyler yazmak istiyorum. Ve yazacağım da. İstediğim her şeyi her zaman yapmışımdır.

Şu aralar en sevdiğim iki kelimeyle bitiriyorum bu yazıyı:

mother chucker.

22 Mayıs 2010 Cumartesi

I don't want this moment to ever end.

Kendimi kitaplara verdim.
Biri bitiyor, hemen diğerini alıyorum elime. Üstelik upuzuun bir liste daha var elimde, alınması gerekenlerin. Bir de taktım-mı-tam-takarım felsefem yine devrede. With me dinleyip duruyorum falan. İnsan sıkılmaz mı? Yok, ben sıkılmıyorum. Adam -adam dediğim Deryck Whibley oluyor- başlıyor ya bağırmaya bir de i want you to know diye, deliriyorum orda. Bakışlarınızın tuhaflaştığını hissedebiliyorum. Ama umurumda bile değil.

Chuck Bass aşkım kabardı şu aralar. Bana onu getirin istediğinizi götürün falan diyeceğim nerdeyse. Ya da ne istediğinize bağlı tabi ki. Saçmalamaya başladığımı hissediyorum.

Hayatım tepe taklak oldu. Aslında planlarım vardı ya, onu bitirecektim hani. Bunu yapmama hiç gerek kalmadı. Kendi yaptı, başardı bunu. Temiz ve net bir iş oldu. Biraz can yaktı, ama onunki daha çok yanacak. Yaptıklarını ödeyecek kaltak.

Test çözmem gerekiyor. Ciddi ciddi ders çalışıyorum ben! İnanılmaz olduğu doğru olabilir, geçen gün yemek yapmam da inanılmazdı. Şu aralar inanılmazlarla uğraşıyorum.

Neyse, sıkıldım birden.

16 Mayıs 2010 Pazar

You know you love me.

Deli gibi Gossip Girl izliyorum. Tekrar yani. Öyle böyle değil ama. Sanırım bugün 1. sezonu bitireceğim. Serena'yı pek sevmezdim ben, şimdi seviyorum. Onu anlamaya başladım sanırım.
Jenny şu sıralarda küçük ve ezik bir kız. Blair'ın ayak işlerini yapıyor, ahah.
Chuck seksi.
Nate istenilen bir erkek ama şu aralar sinir bozucu.
Blair muhteşem ve kötü.
Dan şirin.
Vanessa çat orda çat burda.
Eric, saçları berbat.

Falan filan. Sanki bilmiyorsunuz.
Bilseniz de bana ne?

Bu arada sabahları okula gitmek için hazırlanırken, en sevdiğim kısmın saçlarımı yaptığım kısım olduğunu fark ettim. Saçlarımı seviyorum!

xoxo falan apmhgfd.

7 Mayıs 2010 Cuma

Evdeyim bugün. Nihayet o berbat alarm sesi olmadan uyandım bu sabah.
Okuldan annemi aramışlar. "Begüm gelmedi, haberiniz var mı?" diye. Gelmediysem gelmedim. Sanane ki? Belki okulu kırdım ben, sana ne? Devamsızlık benim değil mi, sanane?
Okulu da asmaya izin yok, şaka gibi. Sinirlendim.

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Çikolata istiyorum ve kahve!
Kahve içemiyorum. Neymiş bağımlıymışım. Aslında öyleyim, ben de yeni fark ediyorum.
Şimdi günde en fazla 2 kez kahve içmem gerekiyor. Zamanla bağımlılığımı azaltacağım. Yoksa rehabilitasyona götürecekler. Düşünsenize, uyuşturucu bağımlılarının arasında kahve bağımlısı ben. Şaka gibi. Aslında işe yarardı, alkoliklere zorla kahve içirirdim en azından ayık kalırlardı. Ya da onlar bana likörlü kahve verirlerdi. Vov! İkisi bir arada.

Bu arada DBS'de sınıfta ikinci olmuşum. Şaka gibi.

2 Mayıs 2010 Pazar

Everybody's changing and I don't feel the same.

"Onu unut, beni iste."

Bu bencilce sözü sevdim. Ben de her zaman bir şeyleri bencilce istemişimdir. Hep isterim, istediğime sahip olurum genelde. Ama hiçbir zaman bir karşılık vermem.
İnsanları da bencilce isterim ben. Benim olsunlar isterim, sadece benim olsun, benden başkasını sevmesin. Aksi olursa çıldırabilirim bile. Bazen sinir hastası olduğumu düşünüyorum bu yüzden. Psikolojik sorunlarım olmalı.

Bir de "Onu unut, beni düşün." var. Bu da iyi aslında. Düşünülmeyi severim. Herkes beni düşünsün, benimle ilgili hayalleri olsun mesela. Hayalleri olsun diyorum da oturup benimle ilgili fantezi kurmasın şimdi millet apmhgfds.

Bu sözlerin aslı; "Beni dinle ve onu düşünme, unut! Öğret bana, nasıl unutulur düşünmek?" Romeo & Juliet'ten alınmış bir bölüm.
Romeo da Juliet de salakmış baya. Öyle körü körüne aşk olur mu? Yalan dolan.

Neyse, nerden nereye geldi konu.
Hayat felsefem olsun bu söz bundan sonra benim. Onu unut, beni iste.



~Bu yazı, sözün sahibi olan Taygun Turan'a ithaf edilmiştir.

1 Mayıs 2010 Cumartesi

A photo can say a thousand things.

Like a virgin, you're Madonna.

"Birini sevmek için nedenlerin yoksa onu gerçekten seviyorsun demektir."
.
Doğru mudur bu söz? Kendimi ele alarak düşünsem iyi olur.
Kimi gerçekten sevmiş olabilirim? Çıkarlarım olmadan tabiî ki. Dürüst olayım mı biraz? Aslında en başında her zaman bir çıkarım olmuştur. Bir şeyleri hoşuma gitmiştir ve konuşmaya başlamışımdır. Ya da bir beklentim vardır. Herkesin böyle değil midir aslında? Yoksa sadece ondan gerçekten hoşlanarak mı konuşursunuz? Hoşlanmaktan kastım burda bir kızla bir erkek arasında geçen hoşlanma değil.
Zamanla o insanı gerçekten sevebilirim belki. En başta olan, onunla konuşmamı sağlayan o özelliğini unuturum bile. Öyle olmazsa da bırakır giderim zaten. Kolay sıkılan biriyim. Çabuk sevmem ama çabuk unuturum.
Bir de fark ettim ki aslında hep yalnızız. Belki yanında birileri var, ama onlara anlatamadığın şeyler yok mu? Benim var. Her zaman oluyor. Çünkü biliyorum ki anlatırsam bağlanırım tamamen.
Ağlarken neden ağladığımı sorarlar bazen, anlatamam. Sorar anlat diye, nedenini bilmiyorum derim. Ama bilirim aslında, sebepsiz ağlamam ben.
Dünyayı dolaşmak istiyorum bir de. Ama beklemek gerek, yine. Beklemekten nefret ediyorum, her şey için beklemeliyim.
Neyse bekleyelim bakalım, bir bakire gibi.